MERAK EDENLERE…

“Belediye Yönetimlerinde Saltanata Son Kampanyası” 1 Kasım 2008’de, önce elektronik posta kutularına düştü. Sonra gazetelerin eki olarak çıktı karşımıza… Aranıyor ilanlarımızı yüzlerce kişi yanıtladı, gönüllü olmak için mesaj gönderdi, “tık yok mu?” çağrımıza ses verdi., vermeye devam ediyor… Çıkartma Ha! Harekâtı başladı, yayanlar çıkartmaları yaymayı sürdürüyor. Onlarca gönüllü birbiriyle buluşarak çıkartmaları paylaşıyor. Sokakta, metroda, kitabevi önünde, kafede, mahallesinde, evinde buluşmaya ve yaymaya devam ediyor…

Tebriklerle başlıyor mesajlar, “ben bu işe baş koyarım” diyor bir kez bile sokakta karşılaşmadığımız dostlar. “Kimsiniz?”, “Arkanızda kimler var”, “Kimlere çalışıyorsunuz,?” soruları da var elbet… Ama “kim olduğumuz ne fark eder ki”, “ben de varım”, “bu işe baş koyarımların arasında… Öğrendiğimiz bir şey var: yalnız değilmişiz! Binlerce mesajın içerisinde, tekrar tekrar bulduk kendimizi… Heyecanlandık… Güçlendik…

Öncelikle, sizden bir farkımız yok o bilinsin isteriz… Ankara’da yaşıyoruz, işimize gidiyoruz, sıkılıyoruz, akşamları sokağa çıkamıyoruz, doğaya, yeşile hasretiz, Ankara’da değişik yerlerde, değişik şekillerde süren Saltanat’tan muzdaribiz… Değişik meslek gruplarından geliyoruz. Aramızda reklâmcılar, grafik tasarımcılar, doktorlar, öğrenciler, öğretmenler, öğretim üyeleri, eczacılar, mühendisler, mimarlar, plancılar, metin yazarları, doktorlar, gazeteciler, işçiler, memurlar, ev hanımları, karikatüristler, yazarlar, çizerler, gülenler, koşanlar, tasarlayanlar, düşünenler, müzisyenler kısaca iyi yaşamayı kendine dert edenler, hiç bir şey yapamasam da yayarım diyenler var.

Bu şehirde yaşıyorsak eğer, bizim de sorumluluğumuz var… Söylenmekten öteye gidelim, çorbada bizim de tuzumuz olsun istedik… Şimdilerde ve sonrasında seçilen belediye başkanlarının bildiğini okumamasını, yine ve yeni bir saltanat yaratmamasını önemsedik. Herkes hak ettiği gibi yönetilirmiş, öyleyse “biz bunu hak etmedik” dedik, elimizi taşın altına koyduk… Elimizin ezilme ihtimali vardı. Değilmiş, öyle olmadığını, yalnız olmadığımızı gördük. Her attığınız mesaj hafifletti, her verdiğiniz destek yüreklerimize umut tohumlarını yeniden ekti… Hislendik… Güçlendik… Yeniden, yeniden inatla bilendik Saltanata karşı…

Kimi ve neyi istemediğimizi biliyoruz… Bu şehirde insanca yaşamak isteyenlerin varlığı bir güçtür... Biliyoruz… Bunu görmezden, bilmezden ve duymazdan gelmek üç maymuna özgüdür “Belediye Yönetimlerinde Saltanata Son kampanyası bu şehirde insanca yaşamak istiyorumun ürünüdür” diyoruz… Ankara için, Başkent için sıvadık kollarımızı…

Evet, arkamızda bir siyasal parti yok. Ama hepiniz gibi her birimizin sandığın başına gittiğinde kullandığımız birer oyumuz var… Bu da bir gerçek… Aslolan karar vermekti. Harekete geçmekti. Birilerinin yapmasını beklememek, şöyle yapılsa iyi olur demekten öteye geçmekti. Öyle de yaptık… Biz yapmayı tercih ettik. Saltanatı yıkmak öyle kolay olmayacak, biliyoruz. İnanmak, heyecanlanmak, umutlanmak gerek… Umut hepimizde biz buna inandık.,

Adayın yüzü, ismi önemli olsa da, Saltanat bir zihniyettir yerel yönetimlerde !

Kaybedecek bir beş yılımız daha yok… Sahip çıkıyoruz Ankara’ya, kendimize, geleceğimize… Her şeye rağmen… Biriktirdik yıllarca, şimdi akıtmak zamanı birikimlerimizi, set çekilemeyecek bir nehire dönüşsün diye…

Bir sözcümüz yok, olsun da istemedik. “Sözcümüz bu kampanyayı sahiplenen herkes” dedik. Çeşitli yerlerden TV programlarına çağrı, gazetelerden söyleşi istekleri, kampanyayı yürütenleri tanıma taleplerine cevabımız… Vitrin değil, amacımız, bu kentte insanca yaşamak, gerisi lafı-güzaf…

Son söz, bu şehri, içerisinde yaşamaktan mutlu olacağımız bir vahaya birlikte dönüştüreceğiz… Her türlü desteğinize, önerinize, katkınıza, aklınıza, sevincinize, heyecanınıza ihtiyacımız var…

Buluşacağız, yayılacağız, soğuk kış günlerinden, baharda filizlenen tohumlar, çiçeğe durana kadar. Sokakta, pazarda, meydanda, parkta, okulda, kantinde, kafede, köşe başında, bir kitabevinde ya da nerede isterseniz, nerede istersek orada…

Gözünüz kulağınız Saltanata Son’da olsun…