|
22 Kasım 2008 Hürriyet Ankara - Yaşar Sökmensüer
|
Partili değil kentli girişim
Yaşar SÖKMENSÜER
ÖNCE usulca, sonra koşaradım yürüyen, yayılan bir kent kampanyası başladı Ankara’da.
Metinleri, broşürleriyle, e-maillerle büyüyen bir kampanya. Sloganı "Belediye Yönetimlerinde Saltanata Son".
Her yerde, herkesle...
Ankara’da insanca, sağlıkla, varlıkla yaşamayı isteyen herkese, her kentliye bir çağrı.
Broşürde ismi verilerek herhangi bir belediye belirtilmiyor.
Kampanyayı düzenleyenler de...
Kentli bir yaşamın, tavrın, duruşun "kompozisyonu".
Bilgi almak için saltanatason@gmail.com adresine ileti gönderdim.
Gelen yanıttaki iki cümle ilgimi, merakımı daha da artırdı:
"Bu şehirde insanca yaşamak istiyorum diyenlerin kampanyasıdır, arkasında herhangi bir siyasi parti bulunmamaktadır.
Saltanata Son kampanyası, her katkıda büyüyecek, her mesajınız, hepimizi güçlendirecek, Ankara’ya umut verecek biliyoruz.
Bu şehri, içinde yaşamaktan mutlu olacağımız bir vahaya birlikte dönüştüreceğiz."
* * *
Kampanyanın metni ise özlenen bir kentli inisiyatifinin izlerini taşıyor:
"Hepimiz bu şehrin içindeyiz...
Caddelerde, sokaklarda daralmışız. Yağmur sonrası toprak kokusu burnumuzda tütüyor.
Betonlaştı her yer, güneşin yakıcı sıcaklığı da yetmiyor bu şehrin soğukluğunu eritmeye.
Selamsız geçer olduk artık kaldırımlardan. Biz, aynı şehri paylaşan insanlar neden gülümsemeyiz, neden dalgın ve kızgın geçmekteyiz sokaklardan. Nedir bu telaş, bu koşuşturmaca.
Bu şehrin tam da ortasında, kim izin verir bu arabalara...
Saniyeler ne de hızlı ilerliyor. Yolun ortasında kaldık işte... Sağımızdan solumuzdan arabalar geçiyor hızla. Karşıdan karşıya bile geçemiyoruz işte. Aşağı inip çıkmaktan, yukarı çıkıp inmekten yorulduk...
Sahi burası bir şehir mi?" |
23 Kasım 2008 Hürriyet Ankara - Yaşar Sökmensüer
|
Duygusal tercüme
DÜN yazımda yer alan kent kampanyasının metnindeki satırlar, daha önce okurlarımızdan gelen iletilerin de hissiyatı, duygusal özeti, tercümesi sanki.
Mesela soruyorlar:
"Hangi güç, kim? Bu şehri evden işe, işten eve gideceğimiz bir yol haline getirdi.
Kim kapattı bizi kendi dünyalarımıza..."
Ve belki hepimizin içinden geçen, belki sürekli aklımızdan kovalamak istediğimiz o duygu:
"Beton yığınları arasında daralan yüreğimiz, bıraksak kanatlanıp uçacak özlediğimiz geçmişimize, başka şehirlere...
Bırakmıyoruz. Çünkü biz doğduğumuz, doyduğumuz, büyüdüğümüz, evlendiğimiz, anne baba olduğumuz, çocuklarımızı yetiştirdiğimiz, torunlarımızla oynadığımız en sevdiklerimizi kaybettiğimiz bu şehri seviyoruz."
* * *
Evet, seviyoruz bu şehri ve bu şehirde severek yaşamak istiyoruz.
"Kaldırımlarında bilmediğimiz insanlarla selamlaşmak, nefes almak istiyoruz.
Dolaşmak istiyoruz sokaklarında korkmadan, güvenle.
Hangi güç engel olabilir, hangi güç ayırabilir ki bizi hemşerilikten...
Bakılmadan engelimize, her yere ulaşmak.
Sağlıkla yeşil alanlarında nefes almak, sağlıkla yaşlanmak.
Doğduğumuz, doyduğumuz bu şehirde insanca var olmak.
Kolayca her yere ulaşan, "engeli" olmayan, ucuz, rahat, doğayı kirletmeyen araçlara binmek.
Şehrin her köşesinde tiyatroya, sinemaya, müziğe doymak.
Bisiklet yollarında bisiklete binebilmek.
Suyumuzu kaygılanmadan içebilmek.
Yolların da, meydanın da, köprünün de kavşağın da, belediye yönetimlerinin de, iyisi var, kötüsü var... Biliyoruz.
Bu kampanya, kendisini bu şehirde insanca, sağlıkla, varlıkla yaşamaya adayanların, 2009 yılı belediye seçimlerine kadar sürecek kampanyasıdır.
Kampanyaya/kumpanyaya katılmak, fikir üretmek, destek vermek, eylem yapmak, yaygınlaştırmak ücretsizdir..."
|
16 Aralık 2008 Birgün - Yüksel Işık
|
Önümüze gelen sandıkta, nasıl bir başkanın çıkacağına kent halkı karar vereceğine göre, “saltanat hastalığı”nın belirtilerini ve bu hastalığı giderecek önlemleri titizlikle bilincimizde dönüştürmemiz gerekiyor.
Yüksel IŞIK (*)
Yaklaşan yerel seçimler öncesi Ankara’da “saltanatason” sloganıyla bir kampanya başlatılmış bulunuyor. Kampanya, belediyelerdeki saltanat hastalığını bulaşıcı bir hastalığa benzetiyor ve mikrobunu da, “ HBB (her şeyi ben bilirim) ve BYİ (Ben Yüce İnsanım)” olarak tanımlıyor. Kampanyanın, “ hasta bir anda kendisini bütün meslekleri yapabilecek tek kişi olduğunu düşünmeye başlar. Hastalığın ilerleyen aşamalarında, virüsün girdiği bünye bir anda ‘her şeyi bilen’, nezaketten uzak, bir ‘öğreten’ adama dönüşür” teşhisi, başta Ankara olmak üzere, kentlerimizi yönetenlerin ruh halini de özetliyor.
Bu teşhis, esasen, “ dilin ağrıyan dişe değmesi”ne neden oluyor. Ankaralılar artık biliyor ki, Gökçek’in saltanatı sürdükçe ister AKP’den isterse CHP’den başkanlık koltuğuna oturanlar, kişisel ikballerinin bu tarzda olduğu sanısıyla hareket ediyor. Yani, “saltanatason”cuların saptadıkları mikroplar, ele geçirdikleri bünyede kalmıyor; bir salgına dönüşebiliyorlar. Nitekim, Gökçek’in “ dediğim dedik”çilik tarzının, Büyükşehir’in sınırlarını aşıp, ilçelere kadar yayıldığı görülüyor.
Başkanı özellikleri
29 Mart 2009’un önemi, biraz da buradan kaynaklanıyor. Önümüze gelen sandıkta, nasıl bir başkanın çıkacağına kent halkı karar vereceğine göre, “ saltanat hastalığı”nın belirtilerini ve bu hastalığı giderecek önlemleri titizlikle bilincimizde dönüştürmemiz gerekiyor. Aksi halde içinde yaşadığımız şehirler, şehir olmaktan çıkıp, birer yığıntı haline dönüşüyor. “ Saltanatason”cuların son derece zekici ifade ettikleri gibi, “ virüs bu ortamlarda girdiği vücutta, demokratik katılım, bilimsellik, halkla iç içe olma, verdiği sözleri tutma, gibi azda olsa var olan, bağışıklık sistemini yok ede(biliyor)”.
O halde, öncelikle, kentimizi yönetmek üzere karşımıza çıkan başkan adaylarında bulunması gereken özellikleri sıralamamız gerekiyor. Bunların başında aktif katılımcı demokrasi geliyor. Bir belediye başkanı, kent halkını, örgütleri, muhtarları, dahil oldukları alt toplumsal katmanlar aracılığıyla yönetme sürecine doğrudan müdahil olabilmesinin zeminini yaratabilmelidir.
Bu yetmez; bir belediye başkanı, şeffaf ve hesap verebilir bir anlayışı benimseyebilmelidir. Kente dair atılacak her adımı, kent halkının görüş ve onayından geçirmesi ne kadar önemliyse, karar alma süreçlerinin nasıl işlediğini, hangi projenin hangi aşamalardan geçerek uygulama noktasına geldiğini açık, anlaşılır ve hesap verebilir bir tarzda anlatabilmenin bilincinde olmalıdır.
Bütün bunlar, öncelikle belediye başkanının kentlilik bilincine sahip olmasını gerektirir. Başkanın, kent kültürünü korumak ve geliştirmek konusunda bilgi ve deneyim sahibi olması, kente karşı duyarlılığını artırıcı bir etki yaratır. Belediye başkanının, bilgili, kültürlü, entelektüel olması gerekir; ancak, çoğu zaman bu özellikleri taşıyan kişinin halktan kopuk olduğuna da tanık oluruz. Bu nedenle başkanın halkın gündelik hayatını tanıması, halkın içinden çıkıp gelmesi büyük önem taşır.
Projeci ve katılımcı
Kentlinin gündelik hayatını kolaylaştırmak için belediyelerin, ihtiyaçlar probleme dönüşmeden harekete geçmesi gerekir. Bu da, kent için geceli gündüzlü çalışan, halkın sudan ulaşıma, kültürel yaşamdan sosyal hayata kadar her alanda cezbedici projelerin üretilip, üretilen projelerin halkla paylaşılmasını gerektirir. Bir belediye başkanının projeci olması kadar, projelerin katılımcı bir yöntemle geliştirilmesini sağlayabilmesi önemlidir. Ankara’daki Gökkuşağı ve Armada’nın karşısındaki demir yığınları gibi, belediye başkanının akşamdan sabaha karar verilen ucubelerin proje diye yutturulmasını önlemenin yolu da, kentlilik bilincinin yüksekliğinden geçiyor. Bir projenin, kent halkının hayatını kolaylaştırıp kolaylaştırmadığını, “hbb”ci başkanlar değil, doğrudan o projeden yararlanacak olan halkın karar vermesi gerekiyor.
Yaşadığımız kentler, heterojen nitelikler arz eder. Farklı çıkarları bulunan toplumsal kesimler, aynı kentte birlikte yaşarlar. Bu nedenle Belediyeler de, farklı toplumsal kesimlerin ortak paydası üzerinden hareket etmek durumundadırlar. Aklın yolu, kent yönetimlerinin atacağı her adımda başta muhtarlar olmak üzere, stk, oda, birlik, iş çevresi, sendika ve üniversiteleri hesap katmasını öngörür. Belediye başkanının, önemli oranda kentlinin örgütlü bulunduğu bu çevre ve kuruluşlarla içiçe olması, vazgeçilmez önkoşuldur. Sayılan örgüt ve çevreler, esasen, belediyelerin kılcal damarı niteliğindedir. Başkanın bu damarlardan birinin ya da bir kaçının tıkanması, bütün organizmanın işlevsiz hale gelmesine yol açacağını görebilecek bilince sahip olması, o kentin çıkarınadır.
Bir senaryo şart
Belediye başkanı, dinamik bir örgütsel yapı oluşturabilme bilinç ve kararlılığında olmalıdır. Dinamik bir örgütsel yapı yaratmanın yolu, modern yönetim anlayışına sahip olmaktan ve işin niteliğine uygun kadroları seçmekten geçer. Bu da belediye başkanının kente dair bir senaryosu olmasını gerektirir. Modern yönetim anlayışı, belediyenin hedef kitlenin isteklerini saptamayı ve bu isteklerin tümünü içeren bir programın varlığını gerektirir. Nerede olursanız olun, yöneteceğiniz kurum veya kuruluş hangi ölçekte olursa olsun, bir senaryonuzun olması, yapacağınız işi bilmenizi ve o işi kiminle nasıl yapacağınıza karar vermenizi kolaylaştırır.
Her kurum için referans gösterilmek önem taşır. Bunun için, öncelikle yeniliğe açık olmak gerekir. Yeniliğin başarı getirmesi, çalışanların sistemli, nesnel ölçütlere uygun bir senaryoya bağlı olarak ve elbette hedef kitle konumundaki kent halkının sürece müdahil olmasını sağlayacak çalışmasıyla olanaklıdır.
Bir başkan için kenti tanımak, tarihini bilmek, kentin önemini kavramış, doğal yapısını koruma bilincine sahip, farklı kültürlere açık, katılımcı ve kentin geleceğine sahiplenen özelliklere sahip olmak önemlidir. Bir başkanın başarısında örgütsel iklim çok büyük önem taşır. Başkanın örgütsel hukuk ve alışkanlıklara karşı duyarlılık göstermesi gerekir.
29 Mart 2009, kentlerimiz için milattır. Saltanatvari uygulamalar, büyükşehirlerle sınırlı kalmamış; ilçe belediyelerini de aynı tarz davranmaya itmiş; hukuk tanımazlık, Büyükşehir’den ilçelere kadar yaygınlaşabilmiştir. Bunun önüne geçebilmek, kent halkının, kentine sahip çıkabilmesiyle çok yakından ilgilidir. Artık kolay, rahat, ucuz bir hayat sürmek istiyoruz; sosyal, kültürel, sanatsal ve ticari yaşamın renklenmesinde belediyenin büyük rol üstlenmesi gerektiğini biliyoruz. Kentlerimizin, “ bozkırın ortasındaki büyük bir köy”den kurtarılıp, yeniden kent olmasını istiyoruz. Bunun için de saltanata son diyoruz; elbette yeni saltanatlar istemediğimizin bilincinde olarak...
(*) CHP Çankaya Belediye Başkan aday adayı
|
Yalçın Bayer Hürriyet
|
Saltanat nedir
BİR okurumuz, saltanat hastalığının ne olduğunu ve tedavisini yazmış; özetliyoruz: Belediye yönetimlerinde saltanat hastalığı, yönetime geldikten sonra, yöneticilere sirayet eden bulaşıcı bir hastalıktır. Mikrobu HBB (Herşeyi Ben Bilirim) ve BYİ (Ben Yüce İnsanım) adı verilen virüslerdir. HBB ve BYİ virüsü girdiği vücutta demokratik katılım, bilimsellik, halkla iç içe olma, verdiği sözleri tutma gibi az da olsa var olan bağışıklık sistemini yok eder. Vücudun sindirim sistemi, boşaltım sistemi ve merkezi sinir sitemi gibi muhtelif doku ve organlarına yerleşerek saltanatın değişik şekilde tezahür eden hastalıklarına neden olurlar. Hastalığın kesin tanısı için anti-saltanat testi yapılır. Testin pozitif olması durumunda, ne mi yapılır? Hastalığı alt etmek için kolları sıvayalım!
|
26 Aralık 2008 Cumhuriyet Ankara
|
|
27 Aralık 2008 Evrensel
- Ertuğrul Ünlütürk
|
KUŞATILAN ÇEVREMİZ
Saltanata son!
Yerel seçimler yaklaştıkça Ankara trafiği artmaya başladı, ülkenin dört bir yanından kopup gelmiş aday adayları bu ayazda bütün gün partilerin önünde turlayıp duruyorlar. Parti yöneticilerinden icazet almak için birbirini omuzlayan bu adayların birçoğu çağdaş kent yaşamı hakkında tek kelime bile edemez ama olsun, onlar bizim başkanımız olacak, başkan başkandır.
Ankara trafiğinde bir başka hareketlilik daha yaşanıyor, kent yönetiminden memnun olmayan kentliler de yerel seçimler öncesinde kent yönetimine isyan edip atağa kalkmış durumdalar. Çağdaş kent yaşamı sevdalısı bir grup kentli, 1 Kasım’dan beri ‘saltanata son’ adını verdikleri bir kampanya yürütüyor. Kampanyanın güler yüzlü web sayfasında (www.saltanatason.org) bu grubun hiçbir siyasi partiye bağlı olmadığı, sadece kentinde insanca bir yaşam sürmek isteyenlerden oluştuğu, bir kentli hareketi olduğu özellikle belirtiliyor. Öyle olduğu belli, çünkü ağır söylemleri ve vaatleri yok, yalnızca yerel yönetim saltanatına, sahip oldukları birer oyla son vereceklerini dile getiriyorlar. Öyle olmayacak şeyler de istemiyorlar; yaya hakkı, temiz su hakkı, sağlıklı çevre hakkı, karar sürecine halkın katılımı, engelli hakkı gibi çağdaş bir kentliye daha doğduğu andan itibaren tanınması gereken doğal hakları talep ediyorlar. Bu hakların Ankara halkının elinden alındığı artık son derece açıktır, çıplak gözle görülüyor, akciğerlerimizde hissediliyor. Yapılan o abuk sabuk alt-üst geçitler nedeniyle yayalar kaldırımın bir tarafında rehin kalıyor, üstelik ulaşım sorunu hâlâ ortada duruyor. Özellikle engellilerin ulaşım sorununu bizzat yaşaması için belediye başkanını bir tekerlekli engelli koltuğuna bağlayıp, kaldırım ortasında bırakmak gerekiyor, en fazla kaç metre gidebileceğini kendisi görmelidir. Ankara halkı, dağıtılan kömürün yarattığı hava kirliliği ile, musluklarından akan sarı renkli su ile yaşamaya çalışırken aslında bir rekora da imza atmış durumda, çünkü ülkemizin devlete en çok borcu olan belediyesi tarafından yönetiliyor. İçecek suyunun ve soluyacak havasının dışında başkentlinin yeşil alanı yok, meydanı yok, kültür ve sanat merkezi yok, konser salonu yok, ama borcu var ve doğan her çocuk haklarıyla değil, borçlarıyla doğuyor.
Başkent dışında yaşayanların da artık çok yakından tanıdığı mevcut belediye yönetimini oradan kazıyıp atmak için yola çıkan kampanyacılar üşenmeyip, yerel yönetimlerdeki saltanat hastalığına ilginç teşhisler koymuşlar. Saltanat hastalığına HBB (Herşeyi Ben Bilirim) ve BYİ (Ben Yüce İnsanım) adlı virüsler neden oluyormuş ve ilk belirtileri yöneticilerin makama oturmasından 3 ay sonra görülürmüş. Bulaşıcı olan bu hastalığın belirtileri ise yöneticilerin kimseyi dinlemeyip, herkese her şeyi öğreten bir yaratığa dönüşmesiymiş. Hastalığın alt edilmesi için ise ellerimizdeki birer oy yeterli diyorlar. Saltanata son verilmesini isteyen bu kentliler, işin görsel boyutunu da ihmal etmemişler, hazırladıkları afiş ve çıkartmalarla, duvar yazılarıyla taleplerini halka anlatıyorlar.
İnsan şöyle bir düşünüp kuruyor, o saltanat hastalığına yakalanmayan belediye başkanları ne yapar? Onlar kentin büyük ve yeşil meydanında
1 Mayıs işçi bayramını kentlisiyle kutlar, aynı meydanda birlikte Maraş katliamını protesto eder, ekranlarda halkı soymakla itham edildiğinde gülmez, kentsel dönüşümle halkı kentten kovmaz, yerele ilişkin kararları yerelin temsilcileriyle alır, meslek odalarına hakaret etmez, kentin her tarafına kendi resmini asmaz, halkını sadakaya muhtaç etmez, yani umudun ve hayalin sonu yok.
Umudu gerçeğe taşımanın, başkentte ve her kentte saltanata son vermenin, bunları yapıştıkları koltuklardan söküp atmanın artık zamanıdır. Klasik deyimdir, ‘somut şartların somut tahlili’ denirdi eskiden, şimdi tam da o noktadayız. Ortada bir soygun ve saltanat var, yani somut bir durum var ama öyle uzun uzun tahlillerle ve tartışmalarla kaybedecek zaman yok. Saltanat karşıtı her kesimin zekası bunu algılamaya yettiğine göre yapılacak tek şey, fırsatçı ve çıkarcı olmadan, tekke ve çorba derdine de düşmeden, belediyeleri bunlardan temizlemek için yoksa kervan oluşturmak, varsa da kervana katılmaktır. Hele yola bir çıkılsın, kervan yolda düzelir.
|
2 Ocak 2009 Hürriyet
|
|
24 Ocak 2009 Hürriyet Ankara - Yaşar Sökmensüer
|
|
24 Ocak 2009 Milliyet Ankara
|
|
26 Ocak 2009 Birgün
|
|
30 Ocak 2009 Hürriyet Ankara - Yaşar Sökmensüer
|
|
8 Şubat 2009 Hürriyet Ankara - Yaşar Sökmensüer
|
|
8 Şubat 2009 ANKA Haber Ajansı - Gözde Ocak
|
SEVGİLİLER GÜNÜN'DE "SEVGİLİM ANKARA" BULUŞMASI
ANKARA (ANKA) - Yerel seçimler yaklaşırken, Başkent Ankara`da "Ankara'yı sevenlerin" bir araya gelerek başlattıkları "Belediye Yönetimlerinde Saltanata Son" kampanyası, büyük buluşmasını 14 Şubat Sevgililer Günü'nde gerçekleştirmeye hazırlanıyor.
Bir grup gönüllü Ankaralı'nın 1 Kasım'dan itibaren çeşitli eylemliliklerle sürdürdüğü kampanya, yerel yönetim seçimlerine doğru katılımcılarını da genişletmeye devam ediyor. Yerel yönetim seçimlerine yönelik, kendilerini "bu şehirde insanca yaşamak isteyenler" olarak tanımlayanlarca başlatılan ve ana hedefin, Melih Gökçek yönetimi kastedilerek, Ankara'yı saltanattan kurtarmak olduğu, "Belediye Yönetimlerinde Saltanata Son" kampanyasının büyük buluşması ise 14 Şubat saat 14:00'de "Sevgilim Ankara" temasıyla gerçekleştirilecek. Platform kurucuları ve gönüllüler, bu tarihte kampanyalarını ve neden "Saltana Son" dediklerini detaylı olarak kamuoyuyla paylaşacaklar.
Kampanya kapsamında etkinliklerini, 1 Kasım'dan bu yana sürdüren gönüllüler, sokaklara, metro ve otobüslere, kamuya açık her yere "Saltana Son" yazılı çıkartmalar yapıştırarak, grafitiler yaparak ve elden gazete dağıtarak yerel seçimlerde etkili olmayı amaçlıyorlar.
Saltanata son katılımcıları büyük buluşmanın neden 14 Şubat Sevgililer Günü'nde olacağını ise şu ifadelerle dile getiriyorlar:
"Beton yığınları arasında daralan yüreğimiz, bıraksak kanatlanıp uçacak özlediğimiz geçmişimize, başka şehirlere. Bırakmıyoruz. Doğduğumuz, doyduğumuz, büyüdüğümüz, ilk aşkımızı yaşadığımız, evlendiğimiz, anne baba olduğumuz, çocuklarımızı yetiştirdiğimiz, torunlarımızla oynadığımız en sevdiklerimizi kaybettiğimiz bu şehir büyüttü bizi, kucaklarında…Ve biz onu sevdik… Bir devrimin odak noktası olmasını, isyanını,
önderliğini, en kötü günlerde bile teslim olmamışlığını sevdik…Kaybedecek bir beş yılımız daha yok… Sahip çıkıyoruz Ankara'ya, kendimize, geleceğimize… Her şeye rağmen… Biriktirdik yıllarca, şimdi akıtmak zamanı birikimlerimizi, set çekilemeyecek bir nehire dönüşsün diye… Şimdi nerede olursa olsun, içeride, dışarıda, Edirne'den, Ardahan'a kadar,
Hepimizin Kalbi, Türkiye'nin Kalbi "Sevgilim Ankara" da Atacak, atmalı da…"
-ÜST GEÇİTTE KISIR GÜNÜ
Öte yandan kampanya gönülleri 14 Şubat'taki büyük buluşmanın öncesinde, 10 Şubat'ta ilginç bir eylem daha gerçekleştirecekler. Kullanılmayan üst geçitlere dikkat çekmek amacı taşıyan eylemde, gönüllüler Kızılay'da bulunan Konur Sokak Meşrutiyet Caddesi Üst Geçiti'nde "gün" yapacak. Eylemin mönüsünde ise kısır ve çay olacak. "Altın günü değil, Üstün günü" sloganıyla hareket eden eylemciler tepkilerini şöyle dile getiriyor:
"Üstgeçitler yapıldı, paraları cebimizden çıktı, kullanılmıyor. Saltanatın son karesine bir karede bizden. Unutmamak, hatırlamak için üst geçitte 'gün' yapıyoruz."
|
7 Şubat 2009 Milliyet
|
|
8 Şubat 2009 Radikal - Betül Kotan
|
|
9 Şubat 2009 Cumhuriyet - Işık Kansu
|
|
10 Şubat 2009 Hürriyet Ankara
|
|
10 Şubat 2009 Gazete Vatan
|
|
10 Şubat 2009 Milliyet
|
|
11 Şubat 2009 Cumhuriyet
|
|
11 Şubat 2009 Haberx
|
|
11 Şubat 2009 Kent Haber
|
|
11 Şubat 2009 Radikal
|
|
11 Şubat 2009 Milliyet - Ece Temelkuran
|
|
12 Şubat 2009 Hürriyet Ankara - Yalçın BAyer
|
|
15 Şubat 2009 Birgün - Adnan Tonel
|
|
16 Şubat 2009 Hürriyet Ankara
|
|
20 Şubat 2009 Cumhuriyet Ankara
|
|
19 Şubat 2009 ANKA
|
|
20 Şubat 2009 Milliyet
|
|
20 Şubat 2009 Hürriyet Ankara
|
|
ktuinsaat.org/sektorel-haber/belediyelerde-saltanata-son/
|
|
5 Mart 2009 ANKA Haber
|
|
7 Mart 2009 HaberTürk Ankara
|
|
10 Mart 2009 Milliyet - Can Dündar
|
|
11 Mart 2009 Hürriyet Ankara
|
|
11 Mart 2009 Birgün
|
|
14 Mart 2009 E-Kolay Haber
|
|
14 Mart 2009 Güncel Haber
|
|
14 Mart 2009 Mimdap.Org
|
|
14 Mart 2009 Sendika.Org
|
|
14 Mart 2009 Ses Tv
|
|
15 Mart 2009 Birgün
|
|
14 Mart 2009 CNN Türk Video
|
izlemek için tıklayınız
|
14 Mart 2009 Türk.Net Video
|
izlemek için tıklayınız
|
14 Mart 2009 Vimeo - Star TV haberi
|
izlemek için tıklayınız
|
14 Mart 2009 Vimeo - Kanal D haberi
|
izlemek için tıklayınız
|
|